O değil de..

ARTIK BURADAYIZ..

Kimse sadaka vermiyo ruhu topallayana...


Sen düşerdin, kalbim çizilirdi.

Unuttun vişne ağaçlarını ve masalları..



31 Ağustos 2011 Çarşamba

Garaj Partisi

İstanbul'dayım. Bu şehri sevemiyorum artık. Yüzü silinmekte olan eski bi sevgili gibi. Ama hâlâ düşüp kalkıyoruz bâkir zamanlarda.. Neyse, arkadaşım karşılıyor ve Haydarpaşa'dan Bahçelievler'e doğru yola çıkıyoruz. Saat ikindi henüz. Ve hava kararmadan evlerine varıyor, ailesiyle iki hoşbeş muhabbetten sonra, arkadaşım Abdullah ve onun arkadaşları ile yola çıkıyoruz. Durock'tayız. Ya da, onun bi şubesi, pek de önemli dğeil. Çünkü burada çeşitli alkole gark olmak dışında hiçbi aktiviteye katılmadım. Ne amatör(ya da ileride büyük bi sükse ile patlama yapıcak) grubu dinledim, ne de arkadaşlarla sohbete girip onları tanımaya çalıştım. İsimlerini yarım yamalak hatırlıyorum. Aralarından biri Kadir, biri Sercan, biri Mert, Mert'in yanında gelenlerden sarışın olanı Rüya, diğeri Beril, Kadir'in kardeşi Gökçe, kuzeni Sevgi. Beril Foxtv'deki bi modellik yarışmasında derece yapmış. Askerde olduğumdan izleyemediğimi söyledim. İzlemezdim de o tür şeyleri. Onun da pek umrumda değildi bu konu.

Saat onbuçuk gibi Abdullah'ın Fatih semti eşrafından zengin kızarkadaşı geliyor, onun adını hatırlamıyorum. Zaten o da Abdullah ve grubun kızları dışında kimseyle konuşmuyor. Fatih kızları böyleymiş, söylediklerine göre. Kadehler kadehleri, shotlar shotları kovalıyor. Tequile, absenth, Tekirdağ rakısı ve vişneli Votka sonrası midem haşat oluyor. Ben soruyorum arkadaşıma, ne zaman döneriz diye. Sıkıldın mı, diye soruyor ve ben de durumumu açıklıyorum. Daha parti var, diyor. şaşırıyorum, o da "Çukurca'dan izne geldik, biraz eğlenmem lazım" diyor. "Ondan sonra, oraya gidince de namaz mı kılıcaz?" diye soruyorum. Gülümseyip kız arkadaşının yanına gidiyor. Alınır bu tür şeylere, Abdullah Menzil müdavimlerinden..

(Ayılınca, hatırladığım kadarını yazarım...)

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Günaydın, sol yanım...

Gül yapraklarıyla bir başına...

The Gathering - Shrink

Bi yerlerde biticek bu ömür, yaşanmaz olucak. Son demler, zekerât anı, defn-i kabir falan derken, o sırada bu parça veyahût Imogen Heap'ten "Can't Take It In" başlıcak çalmaya..


Ayrılık..

Eğer ayrılık, insan evlâdı olsaydı, kesin or*spu çocuğu olurdu!

Diyeceğim o ki..

Bugünlük sadece kopyala+yapıştır'la geçiştirdim. Uykulu ve yorgunum. Hasta olucam galiba bi de.. Fotoğraf, resim ve video gibi eksikleri zamanla, fırsat buldukça eklicem. Amaç, ben tekrar Çukurca'ya vardığımda kardeşe bi şeyler kalsın. Defterime not aldıklarımı da günden güne eklerim. Takipte kal, moruk. Teneke.

***

Sensiz kayan yıldızları topluyorum;
bi de kuyruklu yalanları,
söylenmemesi gerekenler söylenemesin diye...
Gökyüzü daha bi karanlık şimdi;
ama artık daha temiz, sevgili,
endişelenme...

28.02.11

Düşünce

Ülfet belâlı şey, fakat uzlet sıkıntılı,
...Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı?
İnsanlar anlaşıldı.
Cihânın da sırrı yok,
Kalsaydı terkeşimde bugün tek bir altın ok
En tatlı bir hayâl için atmazdım ufkuma.

Dalsın yakında gözlerim artık son uykuma!

"Yalnız duyan yaşar" sözü, derler ki, doğrudur
"Yalnız duyan çeker" derim, en doğru söz budur.

Gördüm ve anladım yaşamak mâcerâsını,
Bâkiyse rûh eğer dilemezdim bekasını.
Hulyâsı kalmayınca hayâtın ne zevki var?

Bitsin, hayırlısıyla, bu beyhûde sonbahar!

Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.

Yahya Kemal BEYATLI

Merdivenler

Ağır ağır çıkıcaksın bu merdivenlerden,
eteklerinde güneş rengi bi yığın yaprak
ve bi zaman bakıcaksın semaya ağlayarak...

Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta.
Kızıl hâvâları seyret, ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller.
Durur dallarda, alevden, kanlı bülbüller.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyo mermer?

Bu bi lisân-ı hâfidir, ki ruha dolmakta.
Kızıl hâvâları seyret, ki akşam olmakta...

Ahmed HAŞİM.

************************************

Sembolist bi şiirdir, sembolizmin bütün renk özellikleri ve nereye istense o yöne çekilebilicek karmaşık anlamları bu şiire de yansıtılmıştır. Bi çok eleştirmen ve yazar Ahmed HAŞİM'in bu şiirde hayat ve ölümü anlattığını iddia etmiş olsa da, Ahmed HAŞİM, daha sonradan bu şiirinde bi gün camdan bakıp da gördüğü, merdivenden ağır ağır çıkan bi kadını abartarak yazdığını soylemiştir.

Daha doğrusu, " 'Merdiven' derken, bahsedilen hayattır, değil mi?" demişler; o da "Hayır, merdivelerden bahsediyorum." demiştir.

İçinde, son derece bâriz bi mûsiki barındıran güzel şiir, hele bu şiiri, güzel okuyan birinden dinlemek cok lezizdir. Kenan Işık, mesela..

Belki

Gizlice buluştuk seninle
Bilmedi..
Bilmedi kimse
Gizlice ayrıldık seninle
Duymadı..
Duymadı kimse
Bilinmez nerde nasıl
Başka yerlerde buluruz birbirimizi
Aynı zamanlarda
Belki bir başka yüzde
Belki bir başka seste
Seni yaşarım
Belki bir başka tende
Belki bir eski şarkı
Belki de hoş bir koku esintide
Hatırlarım seni bir başka yerde

Demir Demirkan

Nakil

Kezzap dökmeli yaralarıma;
Acısına değil,
Silinsin tüm hücrelerimden diye
Kalan her parmak izin..

~~~~~~~~~~~~~~~~

Aşkları da devralır mı
Kalp nakli yaptıranlar?
Acaba ?.

Büyüdük aniden

eskiden neşemiz vardı
gülümserdik hergün
uzaktaydı hüzün
hayallerimiz vardı
uçurtmalar geçen içinden
cumartesi öğlen
boyalarımızla oynardık
rengarenkti herşey
karanlığı boyardık

ve birden büyüdük aniden
ve birden küçüldü hayaller

büyüdükte sanki ne oldu
çocukluğu unuttuk yalanlara boğulduk
büyüdükte sanki ne oldu
umutları kuruttuk savaşta vurulduk
büyüdük aniden
büyüdük aniden

koşardık bayırlarda
ağaç evler kurardık
bedavaydı çiçekler taçlar yapardık
düşsek bile olsun
yeniden kalkardık
acıtmazdı hayat

ve birden büyüdük aniden
ve birden küçüldü hayaller

büyüdükte sanki ne oldu
çocukluğu unuttuk yalanlara boğulduk
büydükte sanki ne oldu
umutları kuruttuk savaşta vurulduk
büyüdük aniden
büyüdük aniden

ve birden büyüdük aniden
ve birden küçüldü hayaller
ve birden uzaklaştı gökyüzü
ve birden gömüldük dertlere

büyüdükte sanki ne oldu
çocukluğu unuttuk yalanlara boğulduk
büyüdükte sanki ne oldu
umutları kuruttuk savaşta vurulduk
büyüdük aniden
büyüdük aniden
büyüdük aniden
küçüldü dünyamız..

Ogün Sanlısoy

Kuklacının ağıdı

Yalnızlığı tarafından gırtlağı kesilmiş bi şair,
ölü bulunuyor her sabah yatağımda.
Suratımda darp izleri,
ayak izleri yanağımda.
Palyaço, boyalarım akıyor,
bi şeyler yapsana...

Apollon ve Daphne'si

Baş Tanrı Zeus'un oğlu olan Apollon güneş tanrısıymış ilk zamanlarında. Her sabah, dört tanrısal atın çektiği altın arabası ile, peşinde güneş, gökyüzünü bir uçtan bir uca dolaşırmış baş tanrı Zeus'un oğlu. Bir gün yine altın arabası ile dolaşırken gökyüzünde korkunç bir piton yılanına rastlamış. Yılanın büyüklüğünden ve görünüşünden korkan Apollon tanrısal kılıcını çektiği gibi öldürmüş dev piton yılanını. Apollon dev piton yılanını öldürmüş ama bu sefer de vicdanı rahat etmemiş. Yılanı öldürerek tanrısallığının kirlendiğine inanan Apollon, kirlenen bu tanrısallığını temizleyebilmek için yeryüzüne inmiş ve 7 yıl boyunca burada bir kralın sürülerine çobanlık yapmış. Çobanlık yaparken tanrıların çalgısı liri çalmayı öğrenmiş. O kadar iyi ve güzel çalıyormuş ki Zeus ona müzik Tanrısı olmayı da sağlamış bu sayede.

Yine birgün gökyüzünü dolaşmaya çıkmış dört tanrısal atın çektiği altın arabasıyla. Bir uçtan bir uca gezerken gökyüzünü, elinde oku ve yayıyla bebek yüzlü aşk Tanrısı Eros'a rastlamış. Eros'un bebeksi yüzüne ve elindeki ok ve yaya bakan Apollon kendisini tutamamış ve Aşk Tanrısına şöyle demiş “ Ey aşkın tanrısı! Bu savaş araçları senin eline hiç yakışmıyor. Onları bana verirsen, uygun olan yerde, yani savaş meydanlarında kullanırım. Bilirsin benim attığım ok yerini bulur, bu konuda benim üzerime yoktur” Apollon'un bu sözleri çocuk gözlü, bebek yüzlü Aşk Tanrısı Eros'u çok kızdırmış. Güzel gözleri sinirden alev alev parlamış.

Apollon'a demiş ki; “Ey Güneşin, müziğin, okun Tanrısı güçlü ve akıllı Apollon. Söylediklerinde elbette ki doğruluk payı var. Senin oklarının her şeyi vurabilir mutlaka. Ama unuttuğun bir şey var ki o da benim oklarım seni bile vurabilir. Benim işimi neden böyle küçümsüyorsun” Eros sözlerini bitirdikten sonra Apollon'un yanından hızla uzaklaşmış. Ama bir yandan da Apollon'a oklarının tadını tattıracağına yemin etmiş. Apollon günlerden birgün yine yeşillikler içindeki ülkesinde oturmuş lirini çalarken, ormanda yalnız başında dolaşmakta olan güzeller güzeli su perisi Daphne'yi görmüş. Onu görür görmez bütün vücudunu bir titreme almış. Kendinden geçmiş bir halde tanrıçaları bile kıskandıran bir güzelliğe sahip olan bu su perisini izlemeye başlamış. Ancak onları izleyen birisi daha varmış. Aşk tanrısı Eros. Eros, Apollon'un kendisini küçümsemesinin intikamını almanın vaktinin geldiğini görünce sevinmiş ve hemen sadağından sadece tanrıların görüp hissedebildikleri oklarından nefret okunu çekip Daphne'nin yüreğine saplayıvermiş. Eros'un Tanrısal okları kalbine saplanan Daphne'nin kalbi artık yeryüzünde aşka kapatılmış böylece. Eros sadağından çıkardığı aşk okunu da Apollon'un kalbine saplayıvermiş. Apollon'un kendini beğenmiş sözlerinden böylece intikam almış aşkın Tanrısı Eros. Daphne ailesinin ve babasının tüm ısrarına rağmen evlenmeyi kabul etmiyormuş. Bu güzel su perisi her gün ormana çıkıp yeryüzündeki bütün canlıları güzelliğine hayran bırakarak dolaşıyormuş.


Apollon da artık hergün bu güzeller güzeli su perisini görebilmek için gökyüzündeki krallığından inip ormanda dolaşın bu büyüleyici güzeli izliyormuş gizli gizli. Artık ne savaşlardaki başarısı, ne avdaki keskin nişancılığı ne de ustaca çaldığı lirin tanrısal ezgileri tatmin etmiyormuş Işığın ve avcıların tanrısı Apollon'u. Hergün ormana gidip kalbini esir alan Daphne'nin tanrıları kıskandıran güzelliğini izliyormuş. Günler geçtikçe onu uzaktan uzağa izlemek yetmez olmuş güçlü ve yakışıklı Apollon'a. Kendi kendine demiş ki “ben ışığın ve müziğin tanrısı güçlü, yakışıklı, korkusuz Apollo'yum. Niye çekiniyorum ki. Gidip şu ormanın güzel kızıyla konuşayım. Aşkından dalgalanıp, göğsümü delen şu kalbimin acısını bastırayım” Kendi kendine böyle cesaret verdikten sonra güzeller güzeli Daphne'nin karşısına çıkmış Apollon. Daphne aniden karşısına çıkan Tanrı Apollon'u görünce korkmuş ve ondan kaçmaya başlamış. Apollon da onun peşinden koşuyormuş. Bir yandan da Daphne'ye, O'na olan aşkını haykırıyormuş. “Dur, kaçma benden güzeller güzeli peri kızı. Ben Apollon'um, güneşin, müziğin ve ışığın tanrısı. Senin düşmanın değilim. Bütün bu yeryüzünde bana aşık olmayacak tek bir canlı bile yokken sen niye benden kaçıyorsun.” Daphne'nin durmaya hiç niyeti yokmuş. Tam aksine kalbindeki nefret okunun etkisiyle Apollon'un bu aşk sözlerinden daha da korkmuş ve ciğerlerini yırtarcasına kaçmaya devam etmiş.

Apollon çaresizlik içinde Daphne'yi kovalamaya devam ediyormuş. Bir yandan da şöyle sesleniyormuş ona” Kaçma benden ne olursun ey güzeller güzeli. Bak ben ışığın tanrısıyım ama senin aşkından gözlerinden gözlerim kör, okun tanrısıyım ama kalbime saplanan bu aşk okunun dermanı yok bende. Dur ne olur kaçma benden, beni senin peşinden koşturan aşktır, düşmanlık değil!” Bu sırada Olympos'taki tahtında bütün olup biteni gören Tanrıların tanrısı Zeus bütün bu olan biteni izliyormuş. Oğlunun düştüğü bu içler acısı duruma üzülüyormuş ancak olaylara da müdahale etmek istemiyormuş. Daphne kaçmaya Apollon da onu kovalamaya devam etmiş. Bir an gelmiş ki Daphne artık Apollon'un yakıcı tanrısal nefesini hissetmeye başlamış ensesinde. Yorgunluktan iyice titreyen bacakları artık gövdesini taşıyamayacak hale gelmiş. Birden durarak ayağı ile toprağı eşelemiş ve şöyle feryat etmiş; “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru” Daphne'nin bu içten yalvarışıyla birlikte vücudu birden ağırlaşmaya başlamış. Ayakları toprağın derinliklerine doğru kaymış, yeryüzündeki bütün kadınları kıskandıran bedeni kabuk bağlamış, kokusundan bütün canlıların başını döndüren saçları da yapraklara dönüşmüş. İnce, narin kolları uzamış ve dallara dönüşmüş ve güzel Daphne bir defne ağacına dönüşmüş. Gördükleri karşısında şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış genç ve güçlü Apollon.

Üzüntüden bol bol gözyaşı dökmüş ve defne ağacına sarılmış. Güzelim yapraklarının kokusunu doyasıya içine çekmiş. Apollon Defne ağacına şöyle demiş; “Ey güzeller güzeli, ben seni çok sevdim. Sen beni istemedin ve benden kaçtın. Oysa ki ben sana ne kadar aşıktım ve şu yeryüzünde beni reddedecek başka bir canlı yoktu. Ben seni karım yapacaktım. Madem ki benim karım olamadın o zaman benim onur ağacım olacaksın. Bundan böyle ben ve tüm kahramanlar senin ağacının dallarıyla süsleyecekler kendilerini. Kokulu saçlarından olan bu ağacın yaprakları yaz ve kış yeşil kalacak ve ben onları taç yapacağım başıma.” Bu içten ve tatlı sözler üzerine defne ağacına dönen Daphne saygıyla eğilmiş Apollon'un karşısında. İşte bu tanrısal aşk hikayesinin geçtiği yer bugünkü Antakya'nın Harbiye'sidir. Ve derler ki Harbiye'nin şelaleleri de güzel Daphne'nin döktüğü gözyaşlarıdır.

Mars

Kıra kıra mars ettik birbirimizi;
Bi Allah'ın pulu durduramadı bizi...

~

Sustum; yuttum sanma!..
İçimde birikir bütün sustuklarım.
Doğru anı kollar; düşmüş gardlarını...
Her sözüm zehir olur sonra,
Ölüm olur birer birer sana.
Yalvarırsın, dua edersin kurtulmak için.
Ama bitmez, ne fayda..
Her sözüm, her hecem birer balyoz!
Korkman gerek benden...
Kanayan nefretimden!

...

Ne sen bulutsun,
Ne de ben yağmur...
Ne sen mağrursun;
Ne de ben mağdur...
Hüzünlü bi akşam susmuşuz,
Durgunuz...
Hepsi bu.

Ne sen Leyla’sın,
Ne de ben Mecnun...
Ne sen yorgunsun,
Ne de ben vurgun...
Kederli bir akşam içmişiz,
Sarhoşuz...
Hepsi bu.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Ellerime en yakışan şey,
Yine senin o güzel ellerin.

Aforizma

Sonradan açılan pabuçlar gibi,
Usul usul su da yayılan mürekkeb gibi veya..
Ağırlığı ancak çöküyo yokluğunun;
Omurgama dolanıyo ardından.
Bütün iç organlarımı ele geçiriyo bilfiil..

"Korkarım aşkımın şiddetinden.."

Aforizma

Aptal! Yazılmış tüm şarkılar senin için !..
Söyle;dün gece kaç 'ben' katlettin ?!?

Merdiven

''Merdiven, çıkarken..
Aşk, inerken, kalbi yorar.''

Özdemir ÂSAF
Yuvarlağın Köşeleri

----------------------

İşte hayat!
Aç gözünü gör;
Bak ne kadar sade.
Her günkü sade gürültüdür
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini;
Gel söyle bakalım ne yaptın,
N'ettin gençliğini?
Dikkat!
Merdivendeyiz!
Düşebiliriz!

Rüzgargülü

Kır evinin verandasında
Bir rüzgar gülüne rastladım
İnsanmışcasına konuşmaya başladım
Dedim, benim kadar yalnızsan
Tek gecelik bir aşksan
Omuzlarına abanan
Bir anıdan kaçıyorsan
Dibe vurduysan
Ya da hala düşüyorsan
Bir yaz günü bir yaz günü
Hiç bu kadar üşüdün mü?
Rüzgar gülü rüzgar gülü
Hiç ölümü düşündün mü?

Teoman

Süpriz

"Derler ki; bi yerden sonra, acımaz daha fazla..."

Teoman

Adsız

Bu işareti biliyorum ben.
Ben bu sayfaları daha önce okudum..
Unutmuşum işte.
Okudukça hatırlıyorum;
Okumadan hatırlıyamam..
Yine başlıyorum...
Yeniden.
Yemek yiyorum ve ben bu işareti biliyorum.
Ağlıyarak yemek yiyorum...
Sonra tabağa kafam düşüyo.
Sonra bulaşıyo işte...
Bulaşık kokuyorum.
Bırakıyorum, okumaya devam ediyorum kitabı.
Ve yine hatırlıyorum,
Bu sayfaları okumuştum ben..
Tekrar bunlar..
Sonra yeni bi tabak, yeni bi göz yaşı, yeni bi yemek...
Ve yeni bi bulaşık...

-----

"Merve Kaya" kişisinin, Pel* için yazdığı 'adsız' şiiri imiş, kim bilmesem de..

Ama güzel olmuş, güzel..

Araf

Kalbin işine bak:
Yüzüne bakamaz,
Ağlar-durur sen uyurken..

Mor ve ötesi

Konuşma

Aman kendini asmış yüz kiloluk bi zenci
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten

İyi nişan alırdı kendini asan zenci
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci
-Çok canım sıkılıyor! -Kuş vuralım istersen?..

Ülkü Tamer

Tablo

Ölümü sığdıramaz,
Akıl daracık koğuk.
Ölemez, çıldıramaz,
Ağlarlar boğuk boğuk.

İlâç yarım şişede,
Koltuk mahzun, köşede,
Ev halkı telâşede,
Ölü yerde, sopsoğuk...

Necip Fâzıl Kısakürek

Tablo

Kedi kadının yanındaydı,
Kadın gecenin yanındaydı.

Kedi gitti geceye değdi,
Karardı,
Döndü kadına değdi.

Bi kadın portresi belirdi;
Elinde siyah bi gül vardı,
Kucağında kırmızı bi kedi.

Özdemir Âsaf

Mum aleviyle oynayan kedi

Bi mum yanıyordu bi evin bi odasında.
O evde bi de kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar, kedi de oynardı.

Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
Oyun arayan gözlerinde
Mumun alevi yandı,
Baktı,
Mumun titrek alevinde
Oyuna çağıran bi hava vardı.

Oyunlarını büyüten kedi büyüdü
Kendi türünde çocukçasına,
Döndü dolaştı,yavaş yavaş yürüdü
Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
Bi baktı, bi daha, bi daha baktı
Mumun alevinin dalgalanmasına
Uzandı, bi el attı.
Bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
İlk kez gördüğü mumun yakmasına
İnanmayacaktı.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Mum,üşüyordu yanmalarında.
Zaman ikili yürüyordu
Aralarında.
Bi ayrışım görünüyordu
Birinin yanmalarında
Öbürünün oynamalarında.

Kedi oyunlarında büyüyordu,
Yitirerek gitgide oyunlarını.
Mum üşüyordu yanmalarında,
yitirerek gitgide yakmalarını.
Oynarken büyüyen kedi yanacak,
Aydınlatırken küçülen mum,yakacaktı.
Küçülen yaka yaka ayınlatacak,
Büyüyen yana yana anlayacaktı.

Bi mum yanmasından
Ve bi kedi oyunundan
Kaldı sonunda
Bi gecenin tam ortasında
Bi evin bi odasında
Göz-göze susan
İki insan.

Mum yandı bitti
Kedi büyüdü gitti.
Oyunlar karıştı gecelerde
Suskun uykusuzluklara.
O iki insandan,sonunda
Birinin anılarında kedi,
Birinin dalmalarında mum
Kaldı gitti.

Nerede bi mum yansa şimdi,
Nerede oynasa bi kedi,
Birbirine yansıyor,karışıyor gölgeleri..
Bugün dün gibi oluyor,
Dün bugün gibi.
Mum ellerimi tırmalıyor,
Belleğimi yakıyor kedinin elleri.

Özdemir Âsaf

Güz kedisi

Ben ki çağ dışı bi uyumsuzluk delisi,
Kendi ipimi belki kendim çekerim.
Gölgeme dadanmış bi tuhaf güz kedisi,
Her yere peşimden onu da sürüklerim.

Metin Altıok

Gözyaşlarım değil onlar

Ardına bile bakmadan bu kaçıncı gidişin,
Göz göre göre her halini kabullenişim,
Giydiğim hüküm hasret,
Cezam müebbet; mechul ben, faiili sen.
Temize çektiğim telefon defterinde,
Yepyeni bir hayatmıdır beklediğim,
Kendimi kaybettiğim,
Asmalının sokakları kadar dar yüreğim,
Hayır hayır hayır gözyaşlarım değil onlar,
Yokluğunda hayellerim yüz değil mahvediyorlar,
Hayır hayır hayır gözyaşlarım değil onlar,
Ellerimdeki kir içim dışım bir,
Gözyaşlarım değil onlar

Gripin

Beş

Yanlızlıktan unutuldu benim adım.
Siz üzülmeyin, ben alışığım!
Kedim bile uğramazken evime,
Çift kişilik yatak benim neyime?
Dört işlemden ibaret
Parmak hesabıyla bütün hayatım
Eksildikçe saatler ömrümden artıyor
Gelecek telaşım
Düşün, düşün hep bi sonraki adımı
Bu yüzden unuttum ben yaşamayı
Peşin peşin söyledim lafımı
Acımadan kanattılar yaralarımı
Anlattıkça bölmüşüm umutlarımı
Duvarlara çarpa çarpa
Uyandım
Saat üç, dört, beş
Bana hiç farketmez
Ne zaman çalınsa kalbim
Serler ki bir arkadaşa bakıpta çıkacaktık
Kalan umutlarımdan birini seçip
Hepsini hepsini hep kaybettim
Şimdi kendimden geri
Ne kaldı ? Ne kaldı ..
Kimseler duymadı, sadece duvarlar ağladı

Gripin

Bi hayat peşin, iki kırık kalp depozito:

Denize sıfır yalnızlık...

Bütün görüşlere kapalı yalnızlıktır...
Yukarıdan bakarlar, sağdan, soldan ama ne fayda görülmezsiniz.
Yalnızlık görülür mü?
Görmezliğe mahkum oluşunuzda bu o kadar da önemli midir ki ?!
Baktığını sanan gözlerin önündeki yalnızlıktır; denize sıfırlığında ise hiçbi kayda değere de mashar olamayacak(?).
Yalnızlığa eklenesi, üstünde düşünülesi bi değer var mıdır ya?!
Bardır; sizi sizden alışında ,üstüne de paramparça oluşunuzu eklemesiyle.
Gördüklerimiz elbette bizim kurgularımız, peki ya gerçekliği hangi noktasında...

Bu yalnızlığın verdiği başbaşalık, huzur neyle değişilebilirdi ki?
İçinde hayal, umut, aşk, binbir türlü şey vardı.
Bi şişe brendiyle katlanırdı bu tat, vermut da olurdu.
Yanındaki sehpada raşel rakella asalın volga hüznü bile olsa okunmazdı.
O an kendinleydin, başkası olmasındı.
Ufkun sonsuzluğunu yakalayabilirdin sekizinci kattaki küçük dairenden.
Geçmiş zaman kipi kullanıyorum çünkü; kahrolası sahil yolunu geçirdiler sıfırlığımdan.

Haykırmak istiyorum

Otobüs yolculuğunun en kimsesiz kilometresinde
Ansızın verilmiş bir molaydın sen
Üç günlük poğaça tadı
Amonyak kokulu tuvaletler
Omzumda kimsesizlik yüzbaşısı apoletler

Ben senin bu manyak hallerini sevdim
Denize sıfır yalnızlığıma
Uykusuz bir balıkçı gibi dalıvermeni
Lüks ışığında balıklarımı ürkütmelerini
Terketmelerini
Metallica dövmelerini
Ve ana avrat sövmelerini sevdim

Möbleli makul kiralı apartman dairelerindeki boşvermişlik
Telefon direklerinden mi akmış gelmiş buraya nedir
Denize sıfır yalnızlığımda bir balıkçı
Umarsız ama muktedir

...

Haykırmak istiyorum

Ateş altındaki kız ve şöminenin diğer ucundaki adam

"Korkma, hayatım." demişti az önce şöminen arkasında duran adam. Korkuyodu lâkin küçük Reinette (annesi ona böyle hitap ederdi: küçük kraliçe). Tuhaf giyinimli bi adam, üstelik şömine tamircis imiş. Üstelik alevin diğer yanında...

"Bu bi kâbus ve korkulucak bi şey yok. Herkes kâbus görür."... Küçük kız korkuyodu ama. Odasının ortasında, bi duvar saati gibi sesler çıkaran bi canavar ve bi de şu tuhaf şömine tamircisi. Oysa, onüç sene sonra, dudakları dudaklarına deyicekti. Aklı aklına. Yüreği yüreğine.

"Canavarlar da mı görür?".. Evet, dedi canavarla dövüşen tamirci. Onun bi hayal olduğunu düşünüyordu, daha doğru, düşünecekti hiç yaşlanmadığını görünce. Aynı tuhaf kıyafetle, ki o kıyafetten etkilenip başkalarını da etkileyecekti küçük Reinette.

"Peki canavarlar kabuslarında ne görür?".. Tamirci, onun yalnız meleği, hala canavarla düello ediyodu ki şöminede kıstırdı canavarı. Geçidin kolunu bulup çekti. Şöminenin duvarı çevrildi yerinde. Şimdi gidiyodu yalnız meleği, birazdan gelicekti, bi kaç dakika sonra. Reinette için onüç sene sonra.

"Beni!.." Yıllarca çocukluk hayalini düşünerek büyüdü Reinette. Madam Pompadour. Tâ ki, onu tekrar aynı şöminenin önünde görene denk.

"Soracak ne çok soru, ne kadar az zaman oysa..."


Yürüdüm

Yürüdüm adım adım
Masallardan ışık aldım
Güleç yüzüm mahçup kalbim
Kıpkırmızı yürüdüm
Yürüdüm aşık oldum
Yürüdüm kaşif oldum
Öğrenmekle geçmiyor hayat
Ağırlaştım yürüdüm

Yürüdüm babam öldü
Yürüdüm kızım oldu
Bazen bahar bazen kara kış
Sızım oldu yürüdüm
Yürüdüm evsiz kaldım
Yürüdüm sensiz kaldım
Hiç gitmez sanıyordum
Sevgi gitti yürüdüm

Yürüdüm alev aldım
Yürüdüm kül olup kaldım
Gül bahçelerinden geçtim
Dikenlerde yürüdüm

Yürüdüm oyun oldum
Gerçeğim oyun oldu
Ardımda bir çocuk kaldı
Dönüp baktım yürüdüm
Yürüdüm avaz avaz
Yürüdüm çığlık çığlık
Boğazımda yaşlı bir hıçkırık
Yutkunarak yürüdüm

Yürüdüm savaş oldu
Yürüdüm yarış oldu
Kaybolmaktan korktuğum dünya
Bir karış oldu yürüdüm

Yürüdüm dur dedi tanrı
Yaşanacak neler kaldı
Anlat dedi ne anladın
Siyah beyaz yürüdüm
Gözümün önünden geçip gittim
Bulutlara yürüdüm

Feridun Düzağaç
Bir Devam Filmi [Siyah-Beyaz / Türkce Dublaj]

Parmak kız

Az önce buradaydın.
Tam şurada, masanın üzerinde,
kibrit kutusunun, hemen, yanında.
Hafiften bir gülümseme dudağının kıyısında, duru olanından…
Az önce buradaydın,
üzerinde krem rengi bir pardesü …
"Merhaba." dedin , "Merhaba..." dedim.
Merhabalaştık…
Anlattın ne varsa, ama yalansız.
Çay içtin , ince belli bi bardaktan.
Belki de çay içmedin,
belki ben yanlış anımsıyorumdur.
Az önce gittin daha,
yani, çok zaman olmuş gideli.
Bilemiyorum...
O andan beri gözlerimi yumuyorum.

Bir, iki, üç...

Gidiyo.
Yürüyo işte uçuruma doğru..
Nasıl da yüksek..
Ne kadar da derin...
Sürüklüyo saçlarından tutup umutlarımı.
Aldı bende neyi varsa;
Yüreğimi dişleyen bi toka,
Pardesüsüyle aynı renk şemsiyesi,
Gözleri çoktan düşmüş bi çift peluş terlik.
Sabah kahvaltılarına niyetli,
İkinci el bi tepsi...
Bi nesnenin
bazen başka sıfatlara büründüğü
Anlardan birindeyim şimdi.
Ne kadar da derin...
Ve boğucu.

"Al!" dedi giderken,
"Bunlar da senin,unutma."
"Yoo," dedim,
"unutmadım. Onlar benim bıraktıklarım."
"Hoşçakal." dedi.
"Sen kal, ben biraz düşüneceğim" dedim.
"Sen düşün, ben de gideceğim."
Gitti.
"Bu ayrılık" dedim "nasıl yüksek!"
Dedi "Ve boğucu..."

Son durak

Kilitlenmiş beton kanatları, kuşların...
Oksit gibi yapışkan bi mayışmayla ağarmış gün.
Pas tutan kelimeler için bi iksir belki de
Ya da aklına susamış sevgililerin safdilliği...
Acıtmış ömrünü çekirgelerin
Medyatik soruşturmalardaki enflasyonist yargılar.
Haber değeri taşımıyo haber spikerinin ölümü.
Herkes, kendi manşetinde, satır arası.
Hiçbi bakışı aydınlatmıyo florasan buğusu.
Burası son durak, inicekler için son fırsat.
Bi daha ne süper,ne mega kupon verilicek.
Kalanlar şoförün evini göremiyecekler hiçbi zaman.
Onları sonsuza götürücek, afaroz edilmiş bi merak
Burası son durak...
Hafızada kalan tek numara için
Telefona uzanır elleri,
Ölümüne randevulu insanların
Temize çekilemez not defterleri...

~Yılmaz ERDOĞAN~

Hatıra

Beklerken zamanı, susup ,
Mideme kadar indi ve ağladım, kusup ..

...

Evet , bendim masadaki.
Ve sendin gökyüzünü çalan.
Havanın aydınlığına bürünen bulutları seyrederdim.
Hep, senin çektiğin o kalp şeklindeki, fotoğrafı ararken gözlerim,
Sabahları yıldızların parlamadığını fark ettim ..
Kısa bi süre dumur vakti gelir usul usul.
Sonra yine bi sessiz çığlık.. Senin sesin mi bu?
Ebediyen susuşu çağrıştıran bağrışlar.
Bedenimdeki çizikleri anımsatan sen.
Doğru ya; sen kimsin , necisin?..
Heyhât ..
Yekpare kalması için çabaladığım kalbim,
Paramparça olmuşçasına haykırmakta sana;
Ve sen ..
...susup çılgınca
Öyle kayıtsız bakıyosun karşımda.
Seni siyaha karalayıp tekrar beyaza boyamak gerekirse
Aklanacağını düşünüyorum ya, neyse..
Bunu sen istemediğinden değil de,
Yapabilicek mecâlim kalmadı sanırım,
Ki yapmıyorum...
Kim için ağlarım , ya da kim için tüm bu çabalarım ?..
Yumdum gözlerimi sımsıkı
Değemiceğini görmemek için, sanırım.
O yüzden, seni hatırlamak istediğim gibi hatırlayacağım ..

~Masalcı, Vol: III~

Bardağın yarısı ve üç elma

"Bardağın dolu tarafına bak" derler ya hep,
Ama ben bakmıyorum artık.
Çünkü göremiyorum seni orada.
Boş taraflarda boş hayaller edinmişsin kendine.
Benim, her yudumumda, tat varken,
Senin, ucuz şaraplardaki, ekşi duyguların var...
Acıyorum sana.
Ve üzülüyorum, hiç kimsenin, senin için üzülemeyeceği kadar.
Ucuz ve basit yaşantında,
Benzer yaşantıları örnek alıyosun hep.
Bense 'Şapkacı' gibi yaşayıp, 'Kibritçi Kız' gibi ölüyorum.
Zira, yerimi de biliyorum.
Senin bilemediğin gibi.

"Gökten bi sürü elma düşmüş; hepsi de bana..
Tamamı mı çürük veya kurtlu olur ama?.."

~Masalcı, Vol: II~

Çocuk

Yavaş yavaş bi görüntü geliyo gözümün önüne...
"Diriliyorum"...
1-2-3...
Doğruldum. Masmavi bi alan.. Rengi maviymiş yani... Büyüdükçe öğrendim...
Sonra, böyle pamuk pamuk beyaz sekmeler var önümde...
Çok sıcak bi alanda doğdum ama...
...amaç neydi?
1-2-3...
Tek tek... Tek tek basıyorum üstüne. Korkarak yürüyorum... Yürümeyi doğuştan biliyorum...
Neyse..
İlerliyorum...
1-2-3..
Tek tek her adımıma bakıyorum dikkatle...
Ayak parmaklarım ne kadar da uzun öyle ?
Ayak parmaklarımmış onlar...
Büyüdükçe öğreniyorum...
Sonra birden adımlarıma bakarken gözüm aşağıya kayıyo bulutlardan...
Bi erkek, ve de bi kız...
Öpüşüyolar can havliyle...
Ama ne içten...
Aşkmış bu... Büyüdükçe öğreniyorum...
Biraz daha ileriye bakıyorum... Çok daha az ileri..
Bi erkek, ve de bi kız.
Dövüşüyolar deli gibi...
Bu da aşkmış... Yaşadıkça görüyorum.
Ayaklarımı yerden kesen bulutlara hürmetlerimi sunuyorum....
Ayaklarım yeryüzüne değince böyle olacakmışım, ben demek ki...
Görerek öğreniyorum...
Kafam dikleşiyo birden...
Gözlerim tam karşıya dikiliyo!
Vücudu çok cılız, küçük bi kız var karşımda...
Thaf renkli bi tişört, ve de bi kot pantolun...
Elinde, parmaklarının yarısına kadar gelen, bi eldiven, bana verilmek üzere...
Acı bi tat veriyor ağzıma...
Nedense beyaz bi elbise var benimse üstümde...
İlerliyorum...
1-2-3...
Üçüncü adımda, dibimde hissediyorum... Nefes alıyo...
"Öpebilir miyim??? " diyo bana...
"Öpmek ?" diyorum ben...
"Masumca" diyo... "Çok masumca"....
Benim gözlerim irileşiyo !
"Yanağına..." diyo çocuk...
Yanağımı uzatıyorum...
Ne olacaktı acaba ?
Aşağıda gördüklerim anlatmadı mı hiçbi şey bana?
Birden bi rüzgar iniyor bütün vücuduma
Yer çekimi ele geçiriyor bedenlerimizi...
"Masumca"ydı...
Küçücüktü oysa...
Ama iniyorum hızla...
Bi patlama ayak tabanlarımda...
Ayak tabanlarımmış orası... Kanıcakmış, dikenler batıcakmış... Yaşadıkça görüyorum...
Beni yeryüzüne sürükleyen, o çocuk yapayalnız bırakmıştı şimdi...
Hani o her masalda görülen yemyeşil alanlara da inmemiştim...
Galiba, tam da "hayatın ortasına"...
"An " ve "anlar" benimleydi...
Zaman içime girmişti...
Kan dolaşımı beynime ulaşmıştı...
Beynimdeki kıvrımlar çoğalmıştı...
Tanımlamaya ve bilmeye başladım...
Yavaş. Yavaş yavaş...
Ve sık sık.
Ilık ılık nefes alışverişlerimi duymaya başladım...
İnsanlar?..
İnsanlar, üzerime gelip, kanatıcaklarmış kalbimi....
Kalp...
...acımak için kan topluyomuş.
Kalp...
...temiz kan ile pis kanı karıştırıyomuş.
Buna mı kalp krizi deniyomuş ?..
Sonunda da ölürmüş ya çoğu insan...
Hiç mi ölünmez benimkilerde ??
Kalp...
...krize girmek için varmış.
Üzerimdeki kırmızıya dönüşmüş....
Buna gül rengi dermiş insanlar kibarca...
"Kan"mış meğerse...
Nefeslerim arttıkça öğrendim...
Yaşamak derlermiş ya buna...
...hayat derlermiş.
Nerdesin çocuk ?
Beni geriye götürür müsün ?..
Ya geri gelir misin
Gözlerimi yumup saysam:
1-2-3..

~Masalcı, Vol: I~

...

"Biz seninle bi denizin iki aşık balığıyken, başka sularda yüzüp durmuşuz; başka kıyılara vurmuşuz...

Ey sevgili.. Biz seninle bir salkımın iki aşık üzümüyken, başka şişelerde şarap olmuşuz; başka hayallerde harap olmuşuz..."

Hz. Mevlâna Celâleddin Belhî Rumî

23.05.11

Sevgili

"Eskidiği hâlde,
hâlâ vurmaya devam eden bi çift pabuçtun sen;
ve her seferinde insan soruyodu kendine,
neden hâlâ giymeye devam ediyorum, diye..."

[Kardeşimin düzenlediği kitap örneğim, Makdûlü Meçhûl Faaliyetler, Başlık 7'den aklımda kalanlar.]

21.05.11

Sevgili

‎"Ben" diye ne varsa gördüğün, işte o senin "yokluğun"..
İki adımda geçiyosun "yalnızlık" denilen tarafa...

19.05.11

Sevgili

Mâdem ki, yokluğumla daha mutlusun; o hâlde 'yokluk', benim bu aşk için büründüğüm son 'kimlik' olsun…

Sana vedâ etmeden kayboluşa karışmam da, aslında, sadece bunun için. Mâdem varlığım acı vermiyo sana, madem ki, ancak yokluğumda sevgimi hissedebiliyosun; öyleyse, yokluğumla kal, sevgili!..

Korkuyu beklemenin telâşı, korkunun kendisinden çok daha ürkütücü, biliyo musun? İşte bu yüzden, sensizliğin karanlık kuyusuna kendi ellerimle bırakıyorum kaderimi. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama asla seni sevmekten değil, sevgili!..

19.05.11

Sevgili

Sevgilim, nereye gidiyosun? Orada ne var? Benliğini kıstırdığın duvarların arkasında soğuk, uçsuz bucaksız bi yalnızlıktan başka, ne var? Neden kaçıyosun? Neden bu aşkı sonsuzluğa, özgürlüğe, daha önce hiç yaşamadığın sınırsızlığa bi kapı olarak görmüyosun?

Ben, senden gitme ihtimâlini hiçbir zaman çalmaya yeltenmedim ki… Sevgim seni tüketmek için değil, çoğaltmak içindi. Sevgim, dünyanın yaşanılası bi yer olduğuna inanman, inanmamız içindi. Yüreğimizin çok derinlerinde yaşayan o iki masum çocuğun soluk alabilmesi için bi gökyüzüydü sevgim. Ben senin kanatlarını hiçbir zaman çalmadım ki!..

14.05.11

Sevgili

Ah sevgili!

Ayrılık trenini çoktan kaçırmadık mı biz? Bulup bulup kaybetme oyunlarını, çoktan tüketmedik mi? O dünyevî aşk oyunlarından, kıskandırmalardan, kaçamaklardan çoktan vazgeçmedik mi? Birbirimizi, en ağır ihanetlerde sınamadık mı?

Anlamadın mı artık; varlığım sana acı vermek için değil... Sadece seni sevmek için yaşadım ben..

11.05.11

Kimlik

Senin için, bi ilişkide girilebilicek, bütün kimliklere bürünmedim mi?

Önce, aşkla olmasa da, kalbinin boşluğuyla tutunduğun bi can yoldaşıydım. Yüreğin bi başkasına kapılarını açtığında, hayatından dışlanıp "unuttuğun" oldum sonra.

Başka hayatlarda, başka ilişkilerde seni unutmaya çalışırken -belki de aslında sadece seni ararken- kıskançlıktan "deliye döndüğün" oldum. Kalbime geri dönmek istediğinde, gururumun gemilerini yakıp, metresin oldum.

Vicdânın oldum senin. Merhâmetin oldum. Pişmanlığın oldum. Arkadaşın oldum, kardeşin oldum, sevgilin oldum... Söylesene; kaç kez biçim değiştirdi bu ilişki? Kaç kez kimlik değiştirdim, seni sevebilmek için?..

...

Vazgeçilmez oluşunun sırrı bu işte: senin olmadığın yerde, ne olduğunu, ben çok iyi biliyorum...


Cezmi Ersöz

09.05.11

Aldatış

Düşünsene, ben seninle düşlerimi, heyecanlarımı, çocukluğumu, acılarımı aldattım… Seni unuturum diye yaşamaya başladığım her aşkı, ben yine seninle aldattım… Sen beni içine almadığından beri, yıllardır ben seninle kendimi aldattım…

Bi tek seni sevdiğim doğruydu ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı…

05.05.11

...

"Yakınlaştıkça kaybolan
Bi kente dönüşürdün
Keşfedilmezim olurdun
İçinde yolculuk etsem de…
Günahkar mevsimimdin.

Hiç umut yoktu sende,
O yüzden vazgeçilmezdin,
Vazgeçilmezimdin..."

Cezmi Ersöz

02.05.11

...

“Benim kaderim bu,
öylece karşına oturup seyrediyorum
yüzünden geçen zamanları...

Küçük bir çocuk olan yüzün
annesinin kalbinin kapılarında kalmış...
Kırgın düşlerinde sakladığın...
İlk gençlik oluyor sonra yüzün
öyle eksik, öyle yarım kalmış büyümelerden durgun...

Sevdayla ışıyan,
çaresiz aşkların şiirlerinde mısra mısra yaşlanan yüzün...

Benim kaderim bu
öylece karşına oturup
seyrediyorum zamanın içinden geçen yüzlerini...

Bana sevdalı bir yüzün vardı eskiden
O şimdi yalnız içimde saklı...”

Cezmi Ersöz

02.05.11

...

“İşte yine başbaşayız içimin acısı,
Yine birlikteyiz,ver elini…
Sus ve ne olur incitme beni…
Ey kalbimin ağrısı,ver elini…
Çıkalım seninle soluksuz kalmadan sessizce,
Bu karanlık ve uğultulu ormandan.
İçimin acısı, kalbimin ağrısı, aşkım,
İşte yine başbaşayız,
Ver elini…
Sus ve ne olur incitme beni…”

Cezmi Ersöz

02.05.11

...

" Yüreğim paslı bir sarnıç,
Gözyaşlarının demi hâlâ avuçlarımda…

Sesleniyorsun sevdaların kilitlendiği
Manastırlardan:
'Yaşamak, güçlü olmak değildir her zaman'…

Künyeme kazıdım ölü doğmuş sevinçlerini;
Ölürsem, beni seninle ararlar şimdi…”

(Sanırım) Cezmi Ersöz

06.05.11

"Artık daha fazla böyle yaşayamazdı. İçindeki o sadece ve sadece kendisine ait olan özü ortaya çıkarmak ve onu yaşatmak istiyordu. Çünkü böyle, birden fazla ve kendisinin olmayan ve gerçek mi sahte mi olduğunun ayırdına varamadığı kişilikleri taşıyordu, sıkıntılı bir yük gibi... Peki, gerçek ve sadece ona ait bir özü var mıydı onun? Varsa neredeydi ve kimdi o? Öylesine çok maske kullanmış, öylesine çok değişik kalıplara girmiş, şekil değiştirmek zorunda kalmıştı ki, gerçek niteliğini yitirmiş olarak duruyordu. Belki de hiç olmadığı korkusuna kapılıyordu arada bir. Sık sık o gerçek özünü bulabilmek, ona ulaşabilmek için eve kapanıyor, günlerce hiçbir arkadaşını, yakınını aramıyordu. Kendisine yeni bir koza örmeliydi ve gerçek özünü bulduğunu sanıp, `artık insanların içine çıkabilirim, onları gerçek kişiliğimle görüp, hissedebilirim` diye düşünüyor, yanlarına sevgi ve hasretle koşuyor, ama biraz konuştuktan sonra, konuşmanın yine kendisine ait bir öz olmadığını görüyordu. Bir başkasıydı sanki o. Ya da kimseye ait olmayan birinin özüydü taşıdığı. Unutulmuş, tesadüfen bulunmuş ya da korkudan, kaygıdan alelacele oluşturulmuş yapma bir şeydi. O ânı kotarması için, ilişkileri geçiştirebilmek, kendini orada o an için var edebilmek için yarattığı sahte bir kişilikti sanki..."

Cezmi Ersöz

02.05.11

...

*Sanki bütün bunları kendine söylüyor, kendinle konuşuyor gibiydi. Doğruldu, semederini su bardağının içinden usulca alıp göğsüne yerleştirdi. Semenderin kulağına yavaşça, "Sakin ol bebeğim, sakin ol, yok bir şey," dedikten sonra yaktı, sonra da bakışlarını gece lambasının gölgelere boğduğu odasının tavanında bir noktaya dikerek konuşmaya devam etti:

"Biliyormusun, fotokopiyle çoğaltılmış gibisiniz. Duygularınız hep önceden kurgulanmış. Bana benzer şeyleri söyleyip sonra da benimle sevişmek isteyen, ama göğsümdeki semenderi görünce hemen hemen aynı tepkileri gösteren o kadar çok erkek oldu ki, artık her şeyden ve herkesten umudumu kestim... Gece aldıkları alkolün etkisiyle benim için ölmek istediklerini söylerler, buradan giderken de cüzdanlarını kontrol ederler, yerinde duruyor mu diye...*

Cezmi Ersöz

21.04.11

...

"...

Bir yanımı, burada, bu insanlara bıraktım. Korktum onların yanında kendimi ele ermekten. Yanlarında ruhumu, düşüncelerimi, duygularımı, taslaklarımı içine yerleştirdim. Çerçeveledim... Bir yanım çekip gitti, o ibret verici karanlık öykülere. Bu yüzden, bu ikiye bölünmüşlük ve hiçbir yere tam ait olmayış yüzünden, çok aşağılandım kendimi, çok kınadım...Ama farkındayım her şeyin. Ne kadar çelişkiye düşersem, ne kadar çok hissedersem parçalanmışlığımı, aşk o kadar çok birikiyor içimde... Aşk, ölüm gibi bakıyor bana. Her geçen gün güzelleşen bir ölüm gibi... Karanlık öykülerin aydınlığına bakttıkça...

...

Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı.

Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyidim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden.

Beni terk edenlerden tek bir isteğim olurdu. ``Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum.

Çocukluğumun o güzel bahçesini.`` Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim."


Cezmi Ersöz

27.04.11

...

"Ve unutma;
Eğer hayallerin olmazsa bir gün başkasının hayali olamazsın!
Her şey; bir sokak çocuğunun elini cebine sokabildiği kadar boş.
Öznesi olmayan cümleler gibi değersiz.
Ve senin "Naber" soruna, "İyilik" dediğim kadar yalan..."

Yılmaz ODABAŞI

19.04.11

Karanlık kokulu otlar

"Ölüm, sizin eve sığınan kimsesiz bir çocuktu.
Sen ondan öğrendin kendine ne kadar uzakta olduğunu.
Ölüm düşürdü seni ruhunun gurbetine.
Ve büyük bir yalandan kurtardı.
Bu yüzden hiç aldanmadın Hiç de mutlu olmadın...
Ölüm, ömrünün o yalan yarısını senden aldı.
Aşka susamış öbür yarısını yakın uzaklara saldı.
Ölüm yüzünden ne kimsenin kimsesi oldun.
Ne de kimse senin gördüğünü gördü.
Yaşayan tek yerin o ölü gözlerindi.
Karanlık kokulu otlar bu yüzden bir tek sana el salladı..."

Cezmi Ersöz

16.04.11

...

"Getaway, runaway, fly away
Lead me astray, to dreamer’s hideaway
I cannot cry ’cause the shoulder cries more
I cannot die, I, the whore for the cold world
Forgive me, I have but two faces
One for the world,
One for God
Save me
I cannot cry ’cause the shoulder cries more
I cannot die, I, a whore for the cold world"

Nightwish - The Poet And The Pendulum

11.04.11

...

"All your love is a lie!
You, one-night butterfly,
Hurt me, be the one
Whoever brings the night!.."

Nightwish - Whoever brings the night

07.04.11

Bi eflâtun ölüm

"kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder."

Behçet Aysan

03.04.11

...

"Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil."

Hz. Yunus Emre.

30.03.11

...

"Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar
Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikayetçi."

Hoca Ahmet Yesevî.

30.03.11

...

"İstemem, ey gökkubbe, bensiz dönme
İstemem, ey ay, bensiz doğma
İstemem, ey yeryüzü, bensiz durma
Bensiz geçme, ey zaman, istemem"

Mevlânâ Celâleddin Rumî.

30.03.11

Özledim seni

"Özldim seni bugün sebep yokken.
Uzansam hayallere, dokunurum sandım.
Bak, yıllar geçmiş üstümüzden;
ilk günkü gibi aklımdasın...

özledim seni.."

110

25.03.11

Alev alev

"Kendimi arıyoken,
olmaktan korktuğum yerdeyim;
sendeyim,.
Al beni,
ne yaparsan yap!.."

Feridun Düzağaç

25.03.11

Seni çektim içime..

"Seni çektim içime
hava diye, sen diye diye
Sınırları zorladım
gitme diye, dön diye diye
Seni buldum içimde
Yara diye, sar diye diye
Zamanları topladım
Al diye, kal diye diye
Zamanı durdurup vuran yok
Çığlıklar akıttım duyan yok
Yok öyle biri, kimse yok
Saklayın beni
Örtün üstüme çiçekleri
Halim yok, halim yok
Birşeyler saklı içimde
Sınırlar var, bilmem ki niye niye
resimler eski halinde
Saklayın beni
Örtün üstüme çiçekleri
Halim yok!"

Halil Sezai Paracıkoğlu - Seni çektim içime

23.03.11

...

Karnım çok ağrıyor,
içimde uçuşan kelebekler öldü.
Katil değilim ben;
bu doğanın düzeni...

Düzenimi düzenin eseri!

21.03.11


26 Ağustos 2011 Cuma

Yol..

"Yol biraz daha uzun olsa,
bu yol sadece bize olsa...
Konuşmadan yürüsek çimlerde,
sessizlik olsa..
Güneş, hep olduğu yerde kalsa...

Gel, soru sorma;
Bırak aksın kendiliğinden…"

ALT - Yol parçası

17.03.11

Derviş

"Yaşam haklıdır" diyor derviş;
Gün döner, zaman dönmezmiş.
Bülbül hep güle ötermiş,
Yüzyıllardır usanmadan..

Göklere salmış sırını,
Ateş eritmiş derdini,
Sular götürmüş külünü
Topraktan utanmadan..


Çamur - Derviş parçası
17.03.11

Bâtınım sen oldun, zâhirim sensin..

Nöbette türküler/ içten sesler korosu..

"câhildim, dünyanın rengine kandım
hayale aldandım, boşuna yandım
seni ilelebet benimsin sandım

ölürüm sevdiğim zehirim sensin
evvelim sen oldun âhirim sensin

sözüm yok şu benden kırıldığına
gidip başka dala sarıldığına
gönlüm inanmıyor ayrıldığına

gözyaşım sen oldun kâhirim sensin
evvelim sen oldun âhirim sensin

garibim, can yıkıp gönül kırmadım
senden ayrı ben bir mekan kurmadım
daha bir gönüle ikrâr vermedim

bâtınım sen oldun, zâhirim sensin
evvelim sen oldun âhirim sensin"

Neşet Ertaş

11.03.11

Nihâvend

"Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar
Yeryüzünde sizin kadar yalnızım
Bir haykırsam belki duyulur sesim
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım
Kaderim bu, böyle yazılmış yazım
Hiç kimsenin aşkında yoktur gözüm
Bir yalnızlık şarkısı söyler sazım
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım
Tatmadığım zevk kalmadı dünyada
Hangi kalbe girdimse kaldı izim
Taşa geçer, kendime geçmez sözüm
Ben yalnızım, ben yalnızım, yalnızım "


Nihavend makâmı, dûyek usûlü, Teoman Alpay bestesidir..
07.03.11

Sen de..

Nöbet sırası, mevzileri dolaşırken dilimde..

"Sen de başını alıp gitme, ne olur. Ne olur, tut ellerimi!.. Hayatta hiçbi şeyim az olmadı, senin kadar ve hiçbi şeyi istemedim, seni istediğim kadar..."

Yamulmuyosam, Cem Karaca

05.03.11


Beni güzel hatırla..

Beni güzel hatırla!
Bunlar son satırlar...
Farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim...

Beni güzel hatırla!
Çünkü; sevdim seni ben, herşeyini...
Sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım...

Beni güzel hatırla!
Sayfalarca mektup bıraktım sana.
Şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
Sakladım günahını, sevabını içimde
sessizce gittim...
Senden öncekiler gibi sen de anlamadın.

Beni güzel hatırla!
Sana unutulmaz geceler bıraktım
sana en yorgun sabahlar...
Gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş 'Merhaba'lar sakladım her köşeye
vedalar bıraktım duraklarda.
Ne ararsan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda.

Beni güzel hatırla!
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Alnından öptüğüm dakikaları...
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla.
Gidiyorum...


Orhan Veli KANIK

01.03.11

Demedim mi

Demedim mi?
Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?


Hz. Mevlâna Celâleddin Belhî Rumî

27.02.11

...

07.03.11

Tam 22 yıl saatim işlemiş, ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum..

NFK'ten araklama.

" Bazen yeterinden fazla düşündüğüm oluyor seni. Evet, ben hâlâ seni özlüyorum."

...

İçimde bi nehir kurumuş, akmıyor.
Güller yanıyomuş da, görmezmiş kalbim.
Meğer bugün doğmuşum da, dün gömmüşler seni.
Meğer yatsıda sönen kuyruklu yalanınmış;
ben kuyruklu yıldız sanmışım.
Ne garip...

21.02.11

Ara kayıt

Yalnızlıktan korktukları için, vücudundan düşen kurtçukları toparlayan insanlar vardı; gördüm!.. Kuru burçak tanelerisiniz, yanmadan evvel ezileceksiniz!..